döküntü
| |||||
döküntü Dökülmüş, saçılmış şeyler: "Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar."- Y. K. Beyatlı. Bir topluluktan geri kalmış kimseler. Bozuntu. Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi. Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı. mecaz Değersiz, bayağı, ayaktakımından olan kimse: "Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz."- H. C. Yalçın. sıfat, mecaz İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat: "Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler."- Ç. Altan. tıp (***) Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk, kızarıklık vb. belirti. coğrafya Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer. "döküntü" nasıl hecelerine ayrılır dö-kün-tü İlgili Kelimelerçer çöpdöküntülü döküntüsüz indifai | |||||
Bilgi yarışması | Oyun | Firma bilgisi | Hastalık sitesi | Link sitesi | Rüya tabirleri Ücretsiz program | Şifalı bitkiler | Tıp sözlüğü | Türkçe sözlük | Yemek tarifleri | | |||||
Kullanıcıların yorum ekleyebildikleri, kelime arayabildikleri geniş kapsamlı, |