düşmek
| |||||
düşmek Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek: "Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor."- R. N. Güntekin. (-den) Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek: "Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım."- S. F. Abasıyanık. Yere devrilmek, yere serilmek: "Çocuk koşarken yere düştü."- . Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak. Yağmak: "Dağlara kar düştü."- . Vurmak, değmek, rastlamak: "İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu."- Ö. Seyfettin. Uğramak, kapılmak: "Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler."- A. Gündüz. Yakışmak, uygun gelmek: "Bu resim buraya iyi düştü."- . Yakışık almak: "Bize düşen, medeniyetin zorlamaları karşısında bir ayıklamayı başarabilmek olmalıdır."- İ. Özel. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak: "Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar."- H. Taner. Bulunmak: "Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi."- N. Cumalı. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak: "O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü."- R. N. Güntekin. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak: "Mirastan ona bu ev düştü."- . Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak: "Bu yaşta mahkemelere düşmek..."- S. F. Abasıyanık. (nsz) İşbaşından uzaklaşmak: "Kabine düştü."- . (nsz) Hızı, gücü, değeri azalmak: "Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü."- . (nsz) Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak: "İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi."- R. N. Güntekin. (nsz) Düşkünleşmek: "Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş."- R. N. Güntekin. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek: "Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm."- H. Taner. Belirli zamana rastlamak: "Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer."- M. Ş. Esendal. (nsz) Fırsat çıkmak: "Bir kelepir düştü."- . (nsz) Olmak, olumsuz bir duruma girmek: "Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek."- . (nsz) Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak: "Medine'nin düştüğünü söylemek istedim."- F. R. Atay. Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil: "Önüne, peşine, arkasına düşmek."- . (nsz) Bayağılaşmak. Alışmak, müptela olmak. teknik Telefon, sanal ağ vb. alanlarda bağlantı kurmak. (nsz) Vakti gelmeden ölü doğmak. (-den) Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak: "Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş."- . (nsz) Eksilmek: "Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü."- N. Cumalı. Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek: "Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü."- H. Taner. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek: "Sen bu işin üstüne çok düştün."- . "düşmek" nasıl hecelerine ayrılır düş-mek İlgili Kelimelerboylamakdökülmek DÜŞME gelmek gökkuşağı sukut etmek yığılıp kalmak yığılmak | |||||
Bilgi yarışması | Oyun | Firma bilgisi | Hastalık sitesi | Link sitesi | Rüya tabirleri Ücretsiz program | Şifalı bitkiler | Tıp sözlüğü | Türkçe sözlük | Yemek tarifleri | | |||||
Kullanıcıların yorum ekleyebildikleri, kelime arayabildikleri geniş kapsamlı, |