çıkmak TÜRKÇE SÖZLÜK - ÇıKMAK - çıkmak
Ana sayfa


çıkmak
  • SÖZLÜK ANLAMI

  • İçeriden dışarıya varmak, gitmek:
    "Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık."- F. R. Atay.

    (nsz) Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek:
    "Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı."- Atatürk.

    (nsz) Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak:
    "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum."- H. Taner.

    Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek:
    "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık."- Y. Z. Ortaç.

    Süresi dolduğunda ayrılmak:
    "Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak."- .

    (nsz) Yapılmak, yürümek:
    "Bu dairede işler kolay çıkmaz."- .

    Yetişecek ölçüde olmak:
    "Bu kumaştan bir palto çıkar mı?"- .

    Eksilmek:
    "Dörtten iki çıkarsa iki kalır."- .

    Meydana gelmek:
    "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır."- R. N. Güntekin.

    (nsz) Sıyrılmak, ayrılmak:
    "Bebeğin patiği çıktı."- .

    (nsz) Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak:
    "Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak."- .

    Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek:
    "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra."- T. Dursun K.

    (-i) Bir şeyin yukarısına doğru yürümek:
    "Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık."- R. H. Karay.

    (-de, nsz) Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak:
    "Sularda bakteri çıktı."- .

    (-e) Yetkili birinin makamına iş için gitmek:
    "Başkana çıkmak."- .

    (-e) Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak:
    "Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar."- .

    (nsz) Bir konu yetkililerce karara bağlanmak.

    (-e) Mal olmak:
    "Bu ev dört milyara çıktı."- .

    (-e) Oyunda herhangi bir rolü oynamak:
    "Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı."- B. R. Eyuboğlu.

    (-e) Bir yere ulaşmak, varmak:
    "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar."- M. Ş. Esendal.

    (-e) Karaya ayak basmak:
    "1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım."- Atatürk.

    (nsz) Yayılmak, duyulmak:
    "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu."- A. H. Tanpınar.

    (nsz) Olmak, bulunmak, var olmak:
    "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı."- O. C. Kaygılı.

    (-e) Bir iddia ile ortalıkta görünmek:
    "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın."- P. Safa.

    (-den, nsz) Yayılmak:
    "Lağımdan pis kokular çıkıyor."- .

    (-e) Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek:
    "Güreşte ona çıkacak kimse yok."- .

    (-e) Bulaşmak:
    "Kravatın boyası gömleğe çıktı."- .

    (-i) Binaya kat eklemek:
    "Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu."- .

    (-e) Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak:
    "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?"- M. Ş. Esendal.

    (nsz) Niteliği sonradan anlaşılmak:
    "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim. Atın evimden dışarı."- R. N. Güntekin.

    (nsz) Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak:
    "Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı."- .

    (nsz) Yerinden oynamak:
    "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı."- R. N. Güntekin.

    (nsz) Görünür veya belli bir durumda bulunmak:
    "Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış."- .

    (nsz) Oluşmak, olmak:
    "Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak."- .

    (nsz) Piyasaya sürülmek.

    (nsz) Bitmek, büyümek, sürmek:
    "Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı."- .

    (nsz) Verilmek:
    "Maaş çıkmak. Emir çıkmak."- .

    (nsz) Ay veya mevsim geçmek:
    "Mart çıktı. Kış çıktı."- .

    (nsz) Yeni yetişip satışa sunulmak:
    "Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı."- .

    (nsz) Yükselmek, artmak:
    "Fiyatlar çıktı."- .

    (nsz) Artırmak, fiyatı yükseltmek.

    (nsz) Sesini yükseltmek.

    (nsz) Büyük abdest bozmak.

    (nsz, -den) Giderilmek, yok olmak:
    "Leke çıktı."- .

    Unutmak:
    "O söz benim hatırımdan çıkmadı."- .

    (nsz) Ay, güneş görünmek:
    "Hava açılmış, ay çıkmıştı."- R. H. Karay.
    "Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu.

    (nsz) Yayımlanmak:
    "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu."- Y. Z. Ortaç.

    (nsz) Gelmek:
    "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti."- R. H. Karay.

    (-den) Gerçekleşmek:
    "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!"- M. Ş. Esendal.

    (nsz) Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak:
    "Arabanın direksiyonu çıkmak."- .

    "çıkmak" nasıl hecelerine ayrılır
    çık-mak



    İlgili Kelimeler

    çıkma
    dökülmek
    gelmek
    gitmek
    isabet etmek
    kazanmak
    peyda olmak
    vurmak


    Bilgi yarışması | Oyun | Firma bilgisi | Hastalık sitesi | Link sitesi | Rüya tabirleri
    Ücretsiz program | Şifalı bitkiler | Tıp sözlüğü | Türkçe sözlük | Yemek tarifleri |

    Kullanıcıların yorum ekleyebildikleri, kelime arayabildikleri geniş kapsamlı,
    dizinler halinde 120.000 türkçe kelime içinde gezme ve arama
    ayrıca anlam girebilme imkanı, geniş kapsamlı türkçe sözlük


    ©2005 birsozluk.com

    0,015625